Erken Açan Çiçekler


rose flower

Yazık erken çiçek açtı ağaçlar, aldanacaklar. Ayaz yiyecekler donup ölecekler zavallılar!” dedi birisi…

Aldanmışlar mı?

Oysa ben oldum olası nazenin gövdeleriyle zemheriye yol gösterip “Hadi artık senin devrin bitti, zaman bizim zamanımız” diyebilen yiğit çiçeklerin hayranı olmuşumdur.

İdealleri uğruna sırtlanıp davalarını, düşmüşlerse yollara… Göğüs gerip kara, borana durabilmişlerse dimdik ayakta… Ardı sıra geleceklere yol yordam göstermek umuduyla feda etmişlerse kendilerini… Ve bundan hiç yüksünmemiş, nefslerine pay çıkarmamışlarsa… Bunun adına yanış diyebiliriz belki ama aldanış asla!

Onlar yeşerip neşvü nema bulmasalardı, kara kışın terki diyar edeceğini, baharın kapı aralığından süzülmek için fırsat kolladığını nereden bilecektik? Nereden haber alacaktık önümüzde ki çiçek yüklü, umut yüklü gül mevsimini?

Serdengeçti görevini yüklenen bu çiçekler, ardı sıra gelecek akıncıların müjdesini ulaştırabilmek için gönüllü düşmüşler zamana, biz aldandılar sanmışız. Ve aldanmışız!

Ammar bin Yasir…

İslamın ilk boyveren çiçeklerinden biriydi o. Karanlık dünya, imanın şualarıyla renklenmeye başladığında gönlü gökkuşağına bezenmişlerin ilklerindendi… Erkam’ ın evinde iman nuruyla ışıdığında, müslümanlar onunla otuz kişiydiler.

Müslümanlığını ilan edenlerin de yedincisiydi. Bazılarının aldanıp yandı sandığı, oysa dirilişin muştusu, gelen baharın habercilerinden birisiydi o.

Herhangi bir ailenin, nasıl şehadet yuvasına dönüşebileceğinin delili, asil, yiğit, ilk şehit çocuğuydu.

Yemen’den Mekke’ye kardeşini aramak için gelmişti babası Yasir. Daha sonra Mekke’ye yerleşmiş, annesi Sümeyye ile evlenmişti. Ve böylece başlamıştı Ammar bin Yasir’in kutlu öyküsü…

İslam’ın ilk şehidleri olma şerefine erişen bir anne babanın evladıydı. Davasına en kıymetlileri anne ve babasını kurban vermişti. “Annem babam sana feda olsun” düsturunun yalnız sözde değil hakiki deliliydi. Kendisi de merhametsizlerin elinden türlü eziyet görmüş, yaralarını sevgililer sevgilisinin tesellileri ile sarmıştı. Resulullah, şahid olduğu eziyetler karşısında “Ya Rab! Bu ateşi İbrahim’e kıldığın gibi Ammar’a da serin ve zararsız eyle” niyazında bulunarak “Sabrediniz ey Yasir ailesi… Allah’ın size vadettiği cennettir” sözleriyle müjdelemişti şehadet yolcularını.

Birgün dayanamayacağı işkenceler sonunda müşriklerin istediği sözleri tekrarlamıştı şuursuzca. Kendine geldikten sonra Resulallaha gözyaşlarından sırılsıklam bir vaziyette koşarak af dilemişti. İmanını kaybetme korkusu çektiği en ağır işkencelerden ziyade dayanılmazdı onun için. Bu endişe yakıp kavuruyor, eritiyordu tüm benliğini. Allah Resulu onu teselli etmiş;

Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazab vardır, büyük azab da onlar içindir.” (Nahl/106) ayetiyle gönlünü ferahlatmış ve tekrar zulmederlerse yine aynı sözleri tekrarlayarak ellerinden kurtulmasını tavsiye etmişti. Böylece çektiği en ağır azabı dinmişti şehidlerin oğlunun.

Mekke’deki hayat dayanılmaz bir hal alıp Medine’ye hicret gerçekleşmişti. Mescidi Nebevinin inşasında görüyoruz Ammar’ı… Herkes inşaata birer kerpiç taşırken o iki tane birden yükleniyordu. “Birisi benim birisi Resul için” diyerek. Efendimiz bu hal üzre mübarek elleriyle onun üzerindeki tozları silkeleyerek, sırtını sıvazlamıştı.

Resululahın onu selamlayışı da ne hoştu… “Tayyib ve mutayyeb Ammar’a merhaba!” (Tirmizi) Temiz, temizliği Rabbi tarafından tasdik edilmiş Ammar’a merhaba! Sadece selamının muhatabı olmak dahi ne saadet! Ya bu iltifatlara mazhar olmak neyle ölçülebilir?

İman sadece dil ile ikrar değildir şüphesiz. Kalben tasdik ettikten sonra hayatının en küçük detayına dek yerleştirebilmektir. İşte bunu başarmışlardan birisidir O. Şahidi Resululahdır: “Ammar kemiklerinin iliklerine kadar iman doldurulmuştur“. (Nesai)

“Cennet üç kişiye müştaktır. Bunlar: Ali, Ammar ve Selman’dır.” Cennete müştak olanlar için ne ulaşılmaz bir tasavvur! Cennetin müştak oldukları… Nasıl bir ömürdür ki yalnız dünyayı değil cenneti dahi kendine hayran bırakmıştır. İnsanın gönlünü ürperten bir kavram.

Bir gün aralarında çıkan bir anlaşmazlıktan dolayı Halid bin Velid, Ammar’ı Resululaha şikayet eder. Aldığı cevab sarsıcıdır “Ammar’a düşman olan Allah’a düşman olur. Ona kin besleyen ve onu kızdıran Allah’ı kızdırmış olur.” Halid bin Velid hemen koşar ve affedilene kadar ayrılmaz Ammar’ın yanından. Bu da sahabe olabilmenin ayrıcalıklarından birisi hiç şüphesiz. Ne kadar öfkeli olsada, ne kadar haklı olduğunu düşünsede peygamberin bir sözüyle nefsini ayakları altına alıp, kardeşine affı için yalvarabilmek… Günümüz insanı için nede zor, ama bir o kadar da gerekli, ilaç mahiyetinde misaller…

Tüm ömrü boyunca davasına sadakatla bağlı kaldı. Yemame savaşında kaybettiği kulağından dolayı birisi onunla alay etmek istediğinde : “Allah yolunda kesildiği için kulakların en hayırlısıdır o” cevabıyla Allah katında neyin önemli olduğuna dair manidar bir cevap verdi.

Zühd ve takva sahibiydi, gayet sade yaşardı. Dünyanın vaatlerine düşkün değildi. Hz.Ömer tarafından Küfe’ye vali tayininden sonra görevden azledilmesiyle Hz.Ömer’in “Üzüldün mü?” sualine “Sevinmemiştim ki üzüleyim” diyebilecek kadar meyletmemişti dünyaya.

Ahlaken yüce, az konuşan, genelde hüzünlü ve kederli hal içreydi. Haramlardan titizlikle sakınırdı. Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadiste “Ammar hangi meselede muhayyer bırakılmışsa mutlaka en doğrusunu seçmiştir.” (Tirmizi) sözleriyle övülmüştür.

En doğru yolu seçeceği peygamberimizce de tasdik edilen Ammar bin Yasir doksan üç yaşlarında Sıffin’de Hz. Ali’nin yanında çarpışırken şehid oldu. Hz. Ali şehidi kendi elleriyle, kanlı elbiseleri üzerinde iken defnetti. Cennet müştakına kavuştu inşaAllah…

Peygamber Efendimizden altmışiki hadis-i şerif nakletmiştir. Onlardan biri:

Kim şu üç şeyi biraraya getirebilirse imanın tamamını elde etmiş olur:
Kendi aleyhine de olsa insafı elden bırakmamak,
Herkese selam vermek,
Fakir iken bile ihtiyaç sahiplerini düşünerek sadaka vermek.

Karakışa meydan okuyup ardından gelenlere yol göstermek için erken açan çiçeklerden birisiydi o. Soğuk, ayaz korkutup yıldıramadı onu ve onun gibi kılavuzları. Ardından gelen nesillere örnek oldu hayatları. Zaman bitip göçselerde, günbegün tekrar dirildiler yüreklerde…

Allah onlardan razı olsun…

Serpil Kendir

Yorum bırakın